Wednesday, April 21, 2010

kim ki o 27 nisanda UYKU[suz]da...

UYKU[suz], 27 nisan salı, KİM kİ O grubunu konuk ediyor.
TAŞKIŞLA
18.00
134 yanı


kim ki o



Ekin Sanaç: Synth, drum machine, vokal
Berna Göl: Bas, drum machine, vokal

Müzik üretim sürecinde kendi kendine yönetim ve doğru dağıtım kanallarını bulmak
kim ki o, yalnızca bugüne kadar kendi çevremizde gördüklerimiz ve deneyimlediklerimizle sınırlandırdığımız değil, ergenlik yıllarımızdan beri biriktirdiğimiz ideal müzik üretimlerine ve ideal tavırlara özenerek kurguladığımız bir müzik grubu. Hatta bir anlamda bunu, kendimizi -çok da farkında olmadan- çevremizdeki uygulamalardan soyutlayarak yaptığımız söylenebilir. Üretim sürecimizin temelinde sosyal çevreden gelecek tepki ve müdahalelere karşı meydana gelebilecek korkulara karşı sürekli bir mücadele yatıyor. Bununla birinci baş etme yolu olarak içimize işlemiş olan üretimi kendi başımıza yapmak, kontrolü elimizde tutmak ve süreci kendimiz yönetmek tavrından söz edilebilir.
kim ki o şarkılarının yazılması, enstrümanların canlı çalınması ilkesine dayanır ve bu tavrın bilgisayarın müzik yazma sürecine sonsuz katkı sağladığı günümüz şartlarında bir anlamda aykırı bir söylemi olduğu düşünülebilir. Fakat bu aykırı söylem, nostaljik ya da ayrımcı bir bakış açısının ifadesi değil, sanat üretiminde şu an büyük olasılıkla çok da rağbet görmeyen sınır koyma mantığının büyüsüne kapılmış olmaktan ileri gelir. kim ki o olarak müziğimizin paylaşılması ve dağıtılmasını da birinci elden yaparak yola çıkmamız da bununla ilişkilidir. İlk iki albümümüzü elle kesip yapıştırarak hazırladığımız kapakların içine çektiğimiz CD-R’larla hazırladık ve bu albümler sayesinde özellikle Avrupa’da benzer yaklaşımlar içinde olan birçok doğru insanla bağlantı sağlayarak üç turne yaptık ve çeşitli konserler çaldık. Derdimiz hiçbir zaman kim ki o’yu ölçeksiz ve tanımsız kanallar aracılığıyla mümkün olduğunca fazla kişiye ulaştırmak olmadı. Tam tersine biz, en başından beri, özgürleştirici bakış açımız ve tavrımızdan ödün vermeden onu sokabileceğimiz alternatif dağıtım kanalları arayışındaydık. Bu yolda da kulaktan kulağa bir yayılımın bize internet üzerinden bir yayılım kadar büyük faydalar sağlayabildiğini şaşırarak deneyimledik.
kim ki o’nun bugün benzer tavırlardaki kişilerle iletişim kurabiliyor ve işbirliği yapabiliyor olmasının temelinde yatan başkaldırının, sanat üretiminin yönetiminin, üreticinin elinden çıkarak farklı kişi ve kurumlar arasında bölüştürülmesine karşı bir başkaldırı olduğunu söyleyebiliriz.


“Synth’leri The Human League ve Stereolab’in hoşnutsuz kızları gibi yürütüyorlar. 2008 için downbeat bir Neu!”
Everett True, NME


“Kabarık basları ve synth-pop altyapılarıyla kim ki o, Bikini Kill’in The Human League ile dalga geçmesi gibi tınlıyor. Müthiş, değil mi?”
Samuel Strang, Drowned In Sound
“Şarkı, merhametsizce ilerleyen ritimleri ve the Normal gibi post-punk gruplarını anımsatan elektronik cazırtılarını alıyor ve daha masalsı bir ortamda birleştiriyor. Distort’lu baslar, bir tutam kızlara özgü vokal harmonisyle birleşiyor.
Pitchforkmedia.com, “Gezegenin Adı Dünya” isimli parça üzerine

''İlginçtir ki grup, elektronik müziklerini tek bir laptop’a bile ihtiyaç duymadan, onun yerine sample’lar için eski kasetlerin üzerine kaydetmeyi tercih ederek ortaya koyuyor.”
Sarah Fakray, Another Magazine

Ekin Sanaç ve Berna Göl tarafından 2006 yazında synth-bas gitar ikilisi olarak yola koyulan kim ki o’nun enstrümanları canlı çalma ilkesine dayandırdığı müziği; post-punk, dark-wave ve synth-pop’a göndermeler taşıyor. Kendi hazırladıkları iki albüm ile Türkiye’de ve yurt dışında pek çok kulağa müziklerini ulaştıran grup, 2008 yılında İsveçli singer/songwriter Jens Lekman’ın ön grubu olarak Avrupa turnesine katıldı ve ardından iki kez İskandinavya turnesi yaptı. kim ki o bugünlerde, 2010 yazında Hollandalı bağımsız plak şirketi Enfant Terrible’dan plak formatında yayınlanacak, “Dans” adlı EP’sinin çalışmalarını yürütüyor.
www.myspace.com/kimkio
http://www.kimkio.org/

ELEŞTİREL ŞEHİRCİLİK İÇİN PEYZAJ... ANKARA örneği...

UYKUsuz, Avusturya'da doktora çalışmasını yeni tamamlayan Burcu Yiğit Turan'ı konuk etti...

Öncelikle kuramsal çerçeveyi aktaran Dr. Turan, kavramsal ve pratiksel dönüşümler çerçevesinde 'landscape urbanism' kavramı üzerine yoğunlaştı. Kentsel peyzajın semiotik oluşumu  üzerinden, eleştirel çerçeve oluşumuna giden süreçte kuramsal aşamaları aktardı.
Henri Lefebvre'in 'kentsel gerçeklikleri anlama, yalnız birbirinden ayrışmış bilgi alanlarının entegre ederek gerçekleşebilir' önermesini aktararak, Fransız kent sosyoloğundan esinlenen/etkilenen Constant, Debord, Durumsalcılar'ın Modern kent eleştirileri üzerinden durmuştur. Bu düşünürler, psiko-coğrafyanın dekompozisyonunu, farklı sınıfların, kenti algılaması ve kent üzerine yorumları üzerine  odaklanan Turan, farklı gruplar için, mikro-çevreler arasında ekonomiden bağımsız geçişlerin sağlanması gerektiği görüşünü savunmuştur.
Beşeri bilimlerde kartezyen ikilemin çöküşü, sistemler kuramı, post-yapısalcılık ve karmaşa / kaos kuramları çerçevesinde,  dördüncü boyutu işaret eden yeni pozisyonlara dikkat çeken Turan, 'lansdcape urbanism'in adeta 'tabula rasa' üreterek yeni bir sürece işaret ettiğini belirtmiştir. Bu kapsamda, farklı kamusal angajmanlar için kentsel platform örneklerini aktarmıştır (ör. West 8).
 Artık peyzaj, fiziksel / sosyal olarak, her öznenin mekanla ilişkisine göre 'açık uçlu bir sistem'dir. Konvansiyonel analize karşı, kültürel ve ekolojik okumaların oluşturduğu bilgilere dayanan yaklaşımı içerir.

İşte tam da bu noktada parçalı/fragmented Ankara'yı okumak kritik önemde.
Yerel yönetimin uygulamalarının, Ankaralı 'elitlerce' 'post-modern, kitsch, soylulaştırma, irticacı, arabesk' ve benzeri kavramlarla betimlenme sürecini aktaran Turan, Jung'un kolektif arketifler okumasını reddetmek mi gerek sorusunu sormaktadır. Jung'a karşılık, Spinoza'ın 'gitmek yerine, anlamaya çalışmak' önermesini anımsatan Turan, dışlamak, yadsımak yerine, çoklukları, nedensellikleri, deneyimleri, imgelemleri, sosyal-ekonomik etkileri ile anlamaya çalışmak gerektiğini savunmaktadır. Temel soruları, bugünkü anlamlar nasıl oluşmaktadır? angajmanlar, süreçler nasıl oluşmaktadır? anlam dünyaları nasıl oluşmaktadır?
Bu bağlamdan hareketle, Ankara Keçiören'deki uygulamaların farklı estetik anlayışını ele alarak, bunun arkasındaki katmanları irdelemek kapsamında, tarihsel nedenselliklerin izini sürmüştür. Bu kapsamda, gerek arşiv çalışması, gerekse çeşitli sosyal aktörlerle yaptığı derinlemesine söyleşilerden örnekler vermiştir.

Mitchell'in 'yaşadığımız dünyaların kontrolünü başkasına bırakmamalıyız' önermesini anımsatan Turan, çoklukları barındıran 'meta-text'i okumanın kritik önemine dikkat çekmiştir. Farklı deneyimler için esnek yaklaşımlar gerektiğinin altını çizen Burcu Yiğit Turan, farklı metinsel ve görsel temsiliyet araçları ile parçalı sistemlerin yansıtılabileceğini öne sürmektedir. Buradaki temel soru, estetik deneyimin nasıl özgürleştirilebilir, farklılaştırılabilir? Bu noktada, kentin fiziksel sınırları yerine, ekonomik, sosyal, kültürel açık sistemine odaklanmak tercih edilmelidir.

Thursday, April 15, 2010

BURCU YİĞİT TURAN / eleştirel şehircilik için "peyzaj"

BURCU YİĞİT TURAN,
eleştirel şehircilik için "peyzaj"

20 nisan 2010, salı
17.30
TAŞKIŞLA, doktora odası - 134 yanı

Friday, April 02, 2010

IKI KENTSEL MUHALIF UYKU[suz]daydi...

IKI KENTSEL MUHALIF MURAT C. YALCINTAN ve ERBATUR CAVUSOGLU, 30 mart sali aksami hakikaten UYKU[suz]a donusen bir aksamda Taskışlalılarlaydı...

1950'lerden beri İstanbul'un kentsel dönüşümünde yer alan dinamiklerdeki 2000'lerin radikal dönüşümü ışığında ele alan konuşmacılar, 'dönüşüme ihtiyaç var' sloganına karşı değiller... Ama Plansız/programsız kapalı kapılar ardında alınan ve mğduriyet yaratan kararlarla kente müdahaleler serisine karşı eleştirel tavır koyuyorlar...

İlhan TEkeli'in de belirttiği gibi 'İstanbul'u planlamam anlayışı'nı gerek yerel yönetim gerekse TOKİ başkanının söylemleri üzerinden ele almaktalar...
Daha Planları dava konusuyken, yıkımların gerçekleştiği ve mağduriyet yaratan sözde kentsel dönüşüm projelerini eleştirmekteler.
Henri Lefebvre'in 'The Production of Space ve Cities' çalışmasında ele aldığı gibi, mekanın yeniden üretimiyle, ekonominin yeniden dağıtım sürecinde, İstanbul'da büyük rant ve büyük hasızlık süreçlerinin yaşandığına dikkat çekmekteler... Mülk üzerinden zenginlik tanımlı ortamda, kentsel rant dağıtımının gerçekleşmesinde, özellikle şirketler üzerinden süreci gerçekleştiren yerel yönetim ve TOKİ bağlamındaq, kamu yararı konusunu sorgulamaktalar.
Yeni master Planın, İstanbul'da yeni bir sınıfsal harita çizdiğine dikkat çeken konuşmacılar, bu ideolojiye tepkinin Maltepe ve Sulukule süreçlerinde verildiğinin belirtmekteler...

Bu ortamda, küreselleşmeye karşı olmadan 'alternatif bir küreselleşme modeli'nin gerçekleştirilebileceğinin altını çizen Yalçıntan ve Çavuşoğlu, ulus-devletin ve milliyetçiliğin micro-politikalarına/söylemlerine sığınmamak gerektiğini söylemekteler...

Günümüz iktidarınn 'neo-liberal' söylem üzerinden meşrulaştırdığı ve 'istanbul'da yaşaman ayrıcalıktır' diye vurguladığı bir ortamda, bu söyleme karşı kentsel küçük müdahalelerin, pratiklerin nasıl stratejik olabileceğini vurgulamaktalar.
Toplumsal karşı çıkışın nasıl olabileceğini sorgulayan iki akademisyen, kentsel süreçlerde, sistemin şeffaflaşmasının şart olduğunun altını çizmekteler...
Bu süreçlerde, mahalle halkının yanında olmanın kritikliğinr, bunun süreklilik ve yaratıcılık yanının önemini vurgulayan araştırmacılar, tıpkı Sulukule ve Maltepe-Başıbüyük'te olduğu gibi direnç süreçlerinin devamını tetikleyecek 'oyun'ların arttırılması gerektiğini savunmaktalar.

Strateji kullanmak, merkezi ve yerel yönetimin kapalı kapılar ardında aldığı kararları deşifre edip karşı koymanın en etken yöntemi...