ÇEKÜL Vakfı Kültürel Miras Eğitim Çalışmaları
ÇEKÜL Vakfı’nın uzun yıllardır yaptığı koruma çalışmaları ve buna paralel olarak geliştirdiği kültürel miras eğitim programları ile ilgili sunum sonrasında; Türkiye’de Sivil Toplum Örgütü olmak, gönüllülük felsefesi, eğitim kültürel mirasın ortaklığı ve güncel kültürel sosyal toplumsal konularla ilgili yapılacak söyleşiye hepinizi bekliyoruz:)
ÇEKÜL Vakfı: Beyoğlu Ekrem Tur sk. No:8 Beyoğlu, İstanbul.
0 212 2496464 / http: www.cekulvakfi.org.tr
e-posta: cekul@cekulvakfi.org.tr.
Thursday, October 28, 2010
Wednesday, October 13, 2010
11 Ekim toplantısı: Kenan Güvenç ve Üniversiteler hakkında...
11 ekim günü Uyku (suz)'unkonuğu olan Kenan Güvenç üniversite hakkında görüşlerini iletti. Tartışma aslında Üniversite ve Üniversite dışında Mimarlık olarak planlanmıştı fakat tartışmanın diğer konuğu Murat Uluğ teknik bir sebepten dolayı katılamayınca, Kenan Güvenç tartışmayı sadece üniversite eğitiminin günümüzdeki konumu üzerinden yürüttü.
Üniversite kurumunun bir ortaçağ yapılanması oluşu ile konuşmasına başlayan Güvenç, ortaçağ manastırlarındaki zaman örgütlenmelerine ve iş bölümüne uyum sağlayamayan bazı rahiplerin manastır dışında aylaklık yapabilecekleri ayrı bir örgütlenme olarak üniversitelerin temelinin atıldığını, 15 yy'a kadar da zanaat loncalarının uzantısı olarak görev yaptıklarını anlattı. 15. yy sonlarından itibaren ise zanaat tarafının yerini bilimin aldığını ve 18. yy dan itibaren ise modern dünyanın yeni bir tür toplumsal örgütlenmesine dönüştüğünü söyledi. Bu yeni modern hayattaki yapısının daha çok toplumun doğa içindeki gözü olduğunu, iki dünya savaşı arasındaki dönüşümle birlite de bugün ki Amerikan sistemi olarak adlandırabileceğimiz siyasallaşmış yapısına büründüğü yorumunu yaptı.
Üniversitelerin bugünkü rolünü kritik ederken ise, "gençliğin iktisadi olarak organizasyonu" tanımını kullandı ve artık üniversite oluşumunun ömrünü tamamladığını ve toplumsal hayattan kopmuş olduğunu iddia etti. Bu kopuşa örnek olarak gösterdiği örnekler içinde British Petrol'un okyanusta gerçekleşen petrol sızıntısına hiçbir Amerikan üniversitesinin çözüm bulamaması da vardı. Toplumsal hayatın sürekliliğinde büyük şirketlerin kendi bünyelerinde yaptıkları çalışmaların daha etkin yer aldığından bahsetti. Bu anlamda mimarlık eğitiminde toplumsal hayat içinde aslında yer bulamadığını, üniversitelerin artık birşey yapmadığını sadece yapılan üzerinde kritikte bulunabildiğini söyledi. Bunun üniversite yapısı içindeki kişilerin yapısı ile ilgili değil, tamamen üniversitenin kendi yapısından dolayı olduğunun altını çizdi. Peki günümüz üniversitesi nasıl olmalı? sorularına verdiği cevaplar ise şöyle:
" Üniversite kişileri seferber edemediği için hep bir üst söylem oluşturmaya çalışıyor. Agretizasyon süreçleri buna en iyi örnek. Üniversite kişisel olarak bu dünyada bulunma dikkatinin edinildiği bir yer olmalı.Herkesin dünyayı şereflendirdiği bir yer var, üniversite bu yerin arandığı bir yer olmalı. Daha aktivist, düşünen değil, yapan ve merkezileşmeyen küçük yapılanmalar olarak belirecektir yeni üniversite. Dış dünyaya kendini duyurduğu ölçüde dış dünyanın potansiyellerini oluşturacaktır."
Üniversite kurumunun bir ortaçağ yapılanması oluşu ile konuşmasına başlayan Güvenç, ortaçağ manastırlarındaki zaman örgütlenmelerine ve iş bölümüne uyum sağlayamayan bazı rahiplerin manastır dışında aylaklık yapabilecekleri ayrı bir örgütlenme olarak üniversitelerin temelinin atıldığını, 15 yy'a kadar da zanaat loncalarının uzantısı olarak görev yaptıklarını anlattı. 15. yy sonlarından itibaren ise zanaat tarafının yerini bilimin aldığını ve 18. yy dan itibaren ise modern dünyanın yeni bir tür toplumsal örgütlenmesine dönüştüğünü söyledi. Bu yeni modern hayattaki yapısının daha çok toplumun doğa içindeki gözü olduğunu, iki dünya savaşı arasındaki dönüşümle birlite de bugün ki Amerikan sistemi olarak adlandırabileceğimiz siyasallaşmış yapısına büründüğü yorumunu yaptı.
Üniversitelerin bugünkü rolünü kritik ederken ise, "gençliğin iktisadi olarak organizasyonu" tanımını kullandı ve artık üniversite oluşumunun ömrünü tamamladığını ve toplumsal hayattan kopmuş olduğunu iddia etti. Bu kopuşa örnek olarak gösterdiği örnekler içinde British Petrol'un okyanusta gerçekleşen petrol sızıntısına hiçbir Amerikan üniversitesinin çözüm bulamaması da vardı. Toplumsal hayatın sürekliliğinde büyük şirketlerin kendi bünyelerinde yaptıkları çalışmaların daha etkin yer aldığından bahsetti. Bu anlamda mimarlık eğitiminde toplumsal hayat içinde aslında yer bulamadığını, üniversitelerin artık birşey yapmadığını sadece yapılan üzerinde kritikte bulunabildiğini söyledi. Bunun üniversite yapısı içindeki kişilerin yapısı ile ilgili değil, tamamen üniversitenin kendi yapısından dolayı olduğunun altını çizdi. Peki günümüz üniversitesi nasıl olmalı? sorularına verdiği cevaplar ise şöyle:
" Üniversite kişileri seferber edemediği için hep bir üst söylem oluşturmaya çalışıyor. Agretizasyon süreçleri buna en iyi örnek. Üniversite kişisel olarak bu dünyada bulunma dikkatinin edinildiği bir yer olmalı.Herkesin dünyayı şereflendirdiği bir yer var, üniversite bu yerin arandığı bir yer olmalı. Daha aktivist, düşünen değil, yapan ve merkezileşmeyen küçük yapılanmalar olarak belirecektir yeni üniversite. Dış dünyaya kendini duyurduğu ölçüde dış dünyanın potansiyellerini oluşturacaktır."
Sunday, October 10, 2010
Osmanlı Başkentinden Küreselleşen İstanbul’a: Mimarlık ve Kent, 1910 - 2010
Osmanlı Başkentinden Küreselleşen İstanbul’a: Mimarlık ve Kent, 1910 - 2010
15-16 ekim, İTÜ TAŞKIŞLA Binası-127
http://www.obmuze.com/2010/etk140910.asp
15-16 ekim, İTÜ TAŞKIŞLA Binası-127
http://www.obmuze.com/2010/etk140910.asp
Friday, October 08, 2010
Murat ulug & Kenan güvenç @ uykusuz
Murat Uluç & Kenan güvenç
üniversite ortamı icinde ve üniversite ortamı dısında
mimarlık"
11.10.2010, pzt
17.30
109
İTÜ taskisla
üniversite ortamı icinde ve üniversite ortamı dısında
mimarlık"
11.10.2010, pzt
17.30
109
İTÜ taskisla
Wednesday, October 06, 2010
MAPPING the known or exploring the knowable?
Dr. Maria Hellström-Reimer konuşmasında bilinen, bilinebilen ve bilinmeyeni rasyonel bilim ve subjektif sanat gerilimi üzerinden yorumladı. Hellström-Reimer'e göre bilim, endüstrileşme ve küresel kapitalizmin etkisinde yalnızca belli soruları soruyor ve belli cevapları gün ışığına çıkarıyor. Güncel sanat, ideal güzellik ve estetik kaygılarının ötesinde kendisine gerçekliklerle uğraşan bir posizyon aramakta: muhalif sorular ve bilinmeyenler için 'çirkin'i, 'sıradan'ı, 'gündelik olan'ı anlamaya, yorumlamaya ve temsil etmeye çalışıyor. Sanat bilginin odağını belirlerken düşünsel paradigma olarak paralel olarak varlıklarını sürdüren fenomenoloji ve yapısalcılık üzerinde geziniyor. Fenomenoloji ve yapısalcılık arasındaki savaş Hellström-Reimer'e göre sanatın güncel pozisyonunun belirlenişinde olanaklarla dolu önemli bir ortam. Post-yapısalcı eğilimlerde bu ortamdan türüyor. Fenomenoloji aklın ve bedenin gerçek dünyadaki varlığını sorgularken, yapısalcılık genel semantik yapıları ve subjeler için ortak olan üst yapıları tartışıyor; ve bu ikisi arasındaki gerilimden subjektif ve subjektiviteler arası alış veriş ortaya çıkıyor. Bu bağlamda sanat, küreselleşme, koloniyalizm, cinsiyet gibi konuları aydınlatacak farklı subje durumlarını, bunların birbirleriyle ilişkilenme biçimlerini, ortaya çıkma koşullarını anlamaya ve temsil etmeye çalışıyor. Bütün bu temsiller aslında bir metni ('text'i) meydana getiriyor; ve bu metinde soruları üretiyor. Sanat ve felsefe soru sorma pratiğiyle bilgi kuramını sorguluyor; soruları tekrar odaklıyor; bu yolla sanatsal pratikler bilimsel araştırmaya dönüşüyor. Öylesi bir bilimsel araştırmaki hegemonya tarafından gizlenen bilinebilecekleri ortaya çıkarabilecek ve bilimi demokratikleştirebilecek…
Subscribe to:
Posts (Atom)